YARGITAY KARARI – ADLİ BELGE İNCELEME – Denetime Elverişsiz Rapor – Eksik İnceleme
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından verilen 01.06.2010 tarih, 2010/1577 Esas ve 2010/13401 Sayılı Kararında özetle;
Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz, İİK. nun 170. maddesinde düzenlenmiş olup bu maddenin üçüncü fıkrasında, icra mahkemesince imza incelemesinin aynı kanunun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiğine işaret edilmiştir.
İİK. nun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “İmza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2., 3. ve 4. fıkraları ve 310, 311 ve 312. maddeleri hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır. Anılan hükümde atıf yapılan HUMK. nun 308 ve devamı maddelerinde imza inkarı halinde mahkemece yapılacak usuli işlemler düzenlenmiş; 309. maddesinin 2., 3., 4. fıkralarında aynen; “Ehlihibre vasıtasıyla tahkikata karar verildiği takdirde medarı tatbik olacak yazı ve ehlihibrenin tahkikatı icra edeceği gün hakim tarafından tayin olunur. Mahkeme bu bapta ancak iki tarafın ittifak ettikleri her nevi evrak ile senedatı resmiyeden olan ve bir kimse tarafından hasbelmemuriye veya mahkeme huzurunda tahrir veya imza edilen evrakı tatbika esas addedebilir. Tatbika esas ittihaz olunabilecek evrak olmadığı veyahut olup da derecei kifayede bulunmadığı takdirde ehlihibre tarafından terkip olunacak ibarelerle münkir olan kimseye yazı yazdırılarak tatbikat icra olunur.” düzenlemesi yer almıştır.
Görüldüğü üzere; inkar edenin atılış tarihi itibariyle, inkar edilen imzası ile yakın tarihte atılmış, uygulamaya elverişli imzalarının temin edilmesi gerekir. Uygulamaya elverişli (tatbike medar) belgeler, HUMK m. 309/3’te “ancak iki tarafın ittifak ettikleri her nevi evrak ile senedatı resmiyeden olan ve bir kimse tarafından hasbelmemuriye veya mahkeme huzurunda tahrir veya imza edilen evrakı tatbika esas addedebilir.” şeklinde tahdidi olarak sayılmıştır. Vurgulamakta yarar vardır ki, anılan belgelerin tamamlanması konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu gözardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemelidir. ( Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 sayılı kararı)
Özetlemek gerekir ise, imza incelemesinde öncelikle senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişice mukayeseye esas alınmalıdır. Senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin belge bulunamazsa, daha sonraki tarihli belgeler, uygulamaya elverişli imza örneği taşıyan herhangi bir belge temin edilemez ise de borçlunun duruşmada alınan medari tatbik imza ve yazı örnekleri üzerinden inceleme yapılmalıdır. Sıhhatli bir sonuç alınabilmesi için, inkar edilen imzanın atıldığı tarihten öncesinde veya mümkün olduğu kadar yakın tarihlerde düzenlenen belgelerde bulunan borçluya ait imzaların celbedilip ondan sonra bilirkişi incelemesi yapılması gerekir.
Ayrıca yerleşik Yargıtay uygulamasına ve Dairemizin istikrar bulan kararlarına göre fotokopi üzerinden imza incelemesi yapılması mümkün değildir. Bu nedenle imza incelemesine esas alınan borçlunun uygulamaya elverişli imzalarının bulunduğu belge asıllarının getirtilerek incelemenin bunlar esas alınarak yapılması gerekir.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2001 gün 2001/12-436 E.,2001/467 K. ve 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E., 2001/483 K. sayılı kararlarında da aynen benimsendiği gibi herhangi bir belgedeki imza veya yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.
Somut olayda, hükme esas alınan, Jandarma Bölge Kriminal Laboratuarının hazırlamış olduğu 14.09.2009 günlü bilirkişi raporunda, ne tür teknik cihazlar kullanılarak inceleme yapılıp sonuca varıldığı açıklanmamış olduğundan ve bu nedenle denetime elverişli bulunmadığından hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı görülmüştür.(Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.2009 tarih ve 2009/12-38 esas, 2009/415 karar sayılı kararı) Bu nedenlerle mahkemece anılan rapora dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olduğu,
Sonuç olarak; Bir bilirkişi raporunun hükme esas alınabilmesi için şu şartların sağlanması gerektiği,
1.Açıklık: Rapor, kullanılan teknik cihazlar ve yöntemler açıkça belirtilmelidir. Bu sayede, raporun dayandığı deliller ve bulguların doğruluğu ve güvenilirliği değerlendirilebilir.
2.Gerekçelendirme: Rapor, ulaşılan sonuca varılması için kullanılan mantıksal ve bilimsel gerekçeleri açıkça sunmalıdır. Bu sayede, raporun objektif ve bilimsel bir temele dayandığından emin olunabilir.
3.Denetime Elverişlilik: Rapor, kullanılan yöntem ve tekniklerin geçerliliği, kullanılan cihazların kalibrasyonu ve uzmanların yeterliliği gibi unsurlar hakkında bilgi vermelidir. Bu sayede, raporun güvenilirliği ve delil değeri değerlendirilebilir.
4.Kesinlik: Rapor, ulaşılan sonuca dair net ve kesin bir ifade içermelidir. Bu sayede, raporun mahkeme tarafından yorumlanması ve hükme esas alınması kolaylaşır.
Jandarma Bölge Kriminal Laboratuvarının 14.09.2009 tarihli bilirkişi raporunda; Kullanılan teknik cihazlar ve yöntemler açıkça belirtilmediği, ulaşılan sonuca varılması için kullanılan mantıksal ve bilimsel gerekçeler sunulmadığı bu eksiklikler nedeniyle, raporun hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı ve denetime elverişli bulunmadığı değerlendirilmiş ve bozma kararı verildiği görülmektedir.