YARGITAY KARARI – ADLİ BELGE İNCELEME – Kesin Kanaat İçermeyen Rapor
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından 25.12.2017 tarihinde verilen 2016/26001 Esas ve 2017/16145 Sayılı Kararında özetle;
Alacaklı tarafından borçlular aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinde; borçluların, örnek (10) numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine İİK’nun 168/4. maddesinde öngörülen yasal sürede icra mahkemesine başvurarak imzaya itiraz ettikleri, mahkemece, 11.05.2016 tarihli kesin kanaat içermeyen Adli Tıp Kurumu raporu hükme esas alınarak, borçluların imzaya itirazlarının reddine karar verildiği görülmüştür.
Somut olayda, takip konusu bonodaki imza üzerinde yapılan ilk inceleme grafoloji ve sahtecilik uzmanı bilirkişiye yaptırılan inceleme olup, 07.09.2015 tarihli söz konusu uzmanlık raporunda, borçlu … yönünden imzanın borçlu eli ürünü olduğu, diğer borçlu … yönünden ise imzanın borçlu eli ürünü olmadığı mütalaa edilmiş, bilirkişi raporuna taraflarca itiraz edilerek yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasının talep edilmesi üzerine, mahkemece, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi’nden alınan 11.05.2016 tarihli raporda; imzaların kuvvetle muhtemel … ve …’nun eli ürünü olduğu bildirilmiştir.
Her ne kadar mahkemece, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından hazırlanan 11.05.2016 tarihli kesin kanaat içermeyen rapor hükme esas alınarak itirazın reddine karar verilmiş ise de, söz konusu raporun anılan kurumdan alınmış ve heyetçe düzenlenmiş olması, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre ona üstünlük sağlamayacağından, imzanın aidiyeti konusunda net bir görüş bildirmeyen rapora göre sonuca gidilmesi doğru değildir. Zira, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi imza incelemesinde son mercii olarak kabulü hususunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır (HGK.’nun 07.10.2009 tarih ve 2009/12-282 sayılı kararı). Ayrıca, mahkemece alınan ilk bilirkişi raporundaki tespit borçlu … lehine, bundan sonra alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi raporundaki tespit ise alacaklı lehine olup, resmi kurumların talebi üzerine alınan ve birinin diğerine üstünlüğü kabul edilemeyen iki rapor arasında çelişkinin oluştuğu da görülmektedir.
O halde, mahkemece, hükme esas alınan ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen raporda; imzaların borçlular … ve …’nun eli ürünü olduğuna ilişkin kesin kanaat bildirilmediği gibi, yukarıda belirtildiği üzere, raporlar arasındaki çelişkinin de giderilmesi için yeniden ehil bilirkişilerden oluşacak bir kuruldan kuşkudan uzak, Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir denildiği,
Sonuç olarak; Mahkemece hüküm verilen dosyada Adli Tıp Kurumu raporu kesin kanaat içermediği, daha önce alınan bilirkişi raporuyla Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi raporu arasında çelişki bulunduğu, ayrıca Adli Tıp Kurumu raporlarının, özel bilirkişi raporlarından üstün olduğu yasal bir düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle bozma kararı verildiği görülmektedir.