YARGITAY KARARI – ADLİ BELGE İNCELEME – Kesin Kanaat İçermeyen Rapor

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından verilen 19.04.2016 tarih, 2016/8929 Esas ve 2016/11626 Sayılı Kararında özetle;

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, örnek 10 ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun yasal 5 günlük süre içerisinde icra mahkemesine başvurarak imza itirazında bulunduğu, mahkemece, bilirkişi raporu hükme esas alınarak imzaya itirazın kabulü ile takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.

İtiraza konu imza üzerinde yapılan incelemeye ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen 07.7.2015 havale tarihli raporda; inceleme konusu senetteki imzaların borçlunun eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde ileri bir tespite gidilemediğinin belirtildiği, alacaklı vekilinin 17.9.2015 tarihli celsede, yeniden imza incelemesi yapılması talebini ileri sürerek rapora itiraz ettiği görülmüştür.

İmza inceleme, bir belge üzerinde yer alan imzanın orijinalliği, gerçekliği, sahte olup olmadığı ve kim tarafından atıldığının tespiti işlemidir. Bu tür incelemeler, mahkemelerde delil olarak kullanılmak üzere yapılır.

Mahkemece hükme esas alınan raporda, imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı hususunda net bir görüş bildirilmemiş, ispat külfeti kendisinde olan alacaklı ise yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etmiştir.

Bu durumda, mahkemece, ispat yükünün alacaklıda olduğu kuralı gözetilerek, adli belge inceleme – grafoloji uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bir kuruldan yeniden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, alacaklı vekilinin yeniden bilirkişi incelemesi yapılması yolundaki talebi göz ardı edilerek, kesin kanaat içermeyen mevcut rapor hükme esas alınarak, borçlunun imzaya itirazının kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

İmza inceleme, bir belge üzerinde yer alan imzanın orijinalliği, gerçekliği, sahte olup olmadığı ve kim tarafından atıldığının tespiti işlemidir. Bu tür incelemeler, mahkemelerde delil olarak kullanılmak üzere yapılır.

Öte yandan kabule göre; İİK’nun 170/3. maddesine göre; icra mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacağı inceleme sonunda, inkâr edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur. O halde, mahkemece, borçlunun imzaya itirazı kabul edildiğine göre, İİK’nun 170/3. maddesi uyarınca takibin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken; takibin iptali yönünde hüküm tesisi de doğru bulunmamıştır.

Sonuç olarak; Alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan takipte, borçlunun yasal süre içerisinde icra mahkemesine başvurarak imza itirazında bulunduğu ve mahkemenin bilirkişi raporunu esas alarak itirazı kabul edip takibi iptal ettiği görülmektedir. Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen raporda, imzanın borçluya ait olup olmadığı hususunda kesin bir tespitte bulunulmamıştır. Alacaklı vekilinin, imza incelemesi için yeniden bilirkişi talep etmesi, mahkemenin ispat yükünün alacaklıda olduğu kuralını dikkate alması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak mevcut raporun kesin kanaat içermemesi ve alacaklı vekilinin talebinin göz ardı edilmesi, borçlunun imzaya itirazının kabulü yönünde verilen kararın isabetsiz olduğunu göstermektedir.

Similar Posts