YARGITAY KARARI – ADLİ BELGE İNCELEME –
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından verilen 25.06.2015 tarih 2015/6437 Esas ve 2015/17897 Sayılı Kararında özetle;
1-) Borçlular … ve … yönünden yapılan incelemede, Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçluların, takip konusu senetteki imzaların kendilerine ait olmadığını belirterek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurdukları, mahkemece, yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde itirazın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 168/5. maddesi hükmüne göre, borçlunun, borçlu olmadığını veya borcun itfa edildiğini, mehil verildiğini, alacağın zamanaşımına uğradığını, imzaya itirazını ve takibin müstenidi olan senedin kambiyo senedi vasfına haiz olmadığına yönelik şikayetini ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş günlük süre içerisinde icra mahkemesine yapması zorunludur.
Somut olayda, ödeme emrinin borçlular … ile …’e 16/10/2009 tarihinde tebliğ edildiği halde, yasal beş günlük süreden sonra 23/10/2009 tarihinde imza itirazı ile icra mahkemesine başvurulduğu görülmektedir.
O halde, mahkemece, borçlular … ve … tarafından ödeme emrinin tebliğinin usulsüzlüğü de iddia edilmediğine göre, itirazın süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken esası incelenerek yazılı şekilde takibin durdurulması isabetsizdir.
2-)Borçlu … yönünden yapılan incelemede;
Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz, İİK.nun 170. maddesinde düzenlenmiş olup bu maddenin üçüncü fıkrasında, icra mahkemesince imza incelemesinin aynı kanunun 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut olayda, itiraza konu olan imza üzerinde yapılan incelemede bilirkişi … tarafından düzenlenen 13.12.2011 tarihli raporda, senet üzerinde … adına atılı bulunan imzalar ile adı geçenin mukayese imzaları arasında, imzaların genel şekli ve tersim tarzı, imzalar içerisindeki el hareketlerinin yapılışı ve itiyadi hususiyetler yönünden benzerlik müşahede edildiği ve adına atılı bulunan imzanın … elinden çıktığı belirtilmiştir. Alacaklının talebi üzerine bu kez … tarafından inceleme yapıldığı, imza incelemesi sonucu düzenlenen 29.09.2014 tarihli raporda, borçlu … adına atılı imzaların, teşhise götürecek karekteristik materyal, önemli yazı ve tanı unsuru içermeyen basit tersimli imzalar olması sebebiyle aidiyetinin ve bu meyanda sorulduğu üzere …’in eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediğinin belirtildiği görülmektedir. Mahkemece …ndan alınan rapor hükme esas alınarak itirazın kabulüne karar verilmiş ise de, söz konusu raporun anılan kurumdan alınmış ve heyetçe düzenlenmiş olması yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre ona üstünlük sağlamaz. Zira Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin imza incelemesinde son merci olarak kabulü hususunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2009 tarih ve 2009/12-282 Sayılı kararı ). Öte yandan, … tarafından düzenlenen raporda, imzanın borçlu …’e ait olduğu konusunda olumlu veya olumsuz bir tespit yapılamamış ise de, sonuç itibariyle raporda bir görüş belirtildiği ve bu şekilde belirtilen görüşün (alacaklı tarafça aksi ispatlanmadığı sürece) borçlu lehine sonuç doğurduğu, mahkemece alınan ilk raporda ise imzanın borçlunun elinden çıktığı belirtilmiş olup bu şekilde kanaat belirten raporun da alacaklı lehine sonuç doğurduğu tartışmasızdır.
Bu durumda bilirkişi … tarafından düzenlenen ve kesin kanaat bildiren 13.12.2011 tarihli rapor ile imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı konusunda görüş bildiren …nce düzenlenen rapor arasında çelişki meydana gelmiş olup bu çelişkinin giderilmesi bakımından konusunda uzman üç kişilik bilirkişi heyetine yeniden imza incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken raporlar arasındaki çelişki giderilmeksizin eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olduğu,

Sonuç olarak; Mahkemece verilen hüküm alınan çelişkili iki farklı rapora göre verildiği, kesin kanaat içeren Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi raporu dikkate alınmış ise de; ATK’nın son mercii olduğuna dair herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı bu nedenle raporlar arasındaki çelişki giderildikten sonra karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verildiği görülmektedir.
