YAGRITAY KARARI – UZMAN GÖRÜŞÜ – Çelişkili Rapor
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından verilen 05.03.2015 tarih, 2014/5201 Esas ve 2015/2984 Sayılı Kararında özetle;
Davacı vekili, müvekkili ile davalı banka arasında 04.09.2009 tarihinde Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşme kapsamında yatırım amaçlı olarak” vadeli döviz alım satım sözleşmesi” işlemleri yapıldığını, müvekkilinin yatırım konusunda tecrübeli olduğunu ve yatırımlarını şahsen takip ettiğini ve müvekkilinin işlemlerde ıslak imzasının bulunduğunu, davalı bankanın 19.01.2010 tarihli vadeli döviz alım işlemlerini müvekkilinin rızası olmadan gerçekleştirildiğini, davacının davalının adet fiyatı 1.4365 USD olan toplam 1.795.625 USD olan 10 adet kontrat, fiyatı 1.4391 USD olan 1.798.875 USD’lik 10 adet kontrat, kontrat büyüklüğü 1.792.125 USD’den adet fiyatı 1.4337 USD’den 1.792.125 USD’lik 10 adet kontrat ve 1.4310 USD birimden 1.788.750 USD olan 10 adet kontrat alımı yaptığını, kontratların başlangıç ve bitim tarihlerindeki fark olan 181.000 USD zararın oluştuğunun tespit edildiğini ve müvekkilinin işlemler nedeniyle zarar ettiğini, işlemlerden Şube Yönetmeni …’nun aynı gün saat :16’dan sonra araması üzerine haberdar olduğunu ve banka çalışanına söz konusu işlemleri kabul etmediğini bildirdiğini, peşi sıra davalı bankada çeşitli unvanlarda görev yapan yetkililerle birçok kez görüşüldüğünü ve kendisine zararın karşılanacağının taahhüt edildiğini, ancak herhangi bir gelişme olmadığını, konu ile ilgili olarak davalı banka Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca soruşturma başlatıldığını ve hazırlanan rapor gereğince Genel Müdürlük hazine çalışanları ile …. Şubesi çalışanlarının bir kısmının istifaya zorlandığını ve işten çıkartıldıklarını ileri sürerek şimdilik 181.000 USD zararın 19.01.2010 tarihinden fiili ödeme tarihine kadar hesap edilecek yasal (Kamu bankalarınca USD cinsi mevduata verilen en yüksek faiz oranı üzerinden talep edilecek) faizi ile birlikte, fiili ödeme tarihindeki … kurundan TL karşılığının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili banka ile davacı arasında 12.12.2008 tarihli Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesi imzalandığını ve sözleşmeye dayalı olarak Futures İşlemleri gerçekleştirildiğini, davacı tarafından 19.01.2010 işlem tarihli 4 adet futures kontratının alımı için bankaya talimat verdiğini, müvekkili tarafından işlemleri talimata uygun olarak gerçekleştirerek müşteri hesabına yansıttığını, işlemin davalının ıslak imzalı talimatı neticesinde yapıldığını, bir an için davacı iddiasının doğru olduğu kabul edilse bile davacının sonradan attığı imza ile dava konusu işlemi kabul etmiş olduğunu, davacı tarafından dava dilekçesine ek olarak sunulmuş toplantı tutanağı adı altında kaleme alınmış yazının delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, davacı adına yapılan Futures işlemlerinde hatalı davrandığı gerekçesiyle herhangi bir banka çalışanının iş akdinin feshedilmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre dava konusu işlem öncesi banka davacıdan Türev İşlem Prosedürüne uygun şekilde onay almış olsaydı davacının düşünme payı ve süresi olacağından takdiren yüzde elli ihtimalle onaylayabileceğini, bu durumun davalı bankanın kusur oranını yüzde elliye düşürdüğü, diğer yandan davacının daha önceki kar elde ettiği benzer işlemlerde talimatsız işlem yapılmasını kabul ederek işlemi sonradan imzaladığı, onayladığı ve bu durumun istikrar kazandığının görülmesi ile davacının talimat alınmadan yapılan karlı işlemlere ortak olduğu görüldüğüne göre, talimat alınmadan yapılan zarar doğuran işlemlere de ortak olmasının kaçınılmaz olup, bu nedenle davalı bankanın kusur oranının yarı oranda düşürülerek yüzde 25’e indirilmesi gerektiği, davalı bankanın tespit edilen %25 kusur oranına göre sorumlu olduğu miktarının 34.178,13 USD olarak hesaplandığı, gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile 34.178,13 USD’nin 19.04.2010 tarihinden itibaren devlet bankalarının USD cinsinden mevduata uyguladığı en yüksek faizi ile davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine, BK 83. ve 84. maddelerinin infazda değerlendirilmesine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacının rızası olmadan, davalı banka çalışanları tarafından, davacının hesabından yapılan Future işlemleri nedeniyle, davacının zarara uğradığı iddiasıyla bu zararın tazminine yönelik açılan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece yapılan yargılama sonucu davalı bankayı %25 oranında kusurlu bulan bilirkişi raporuna itibar edilerek ve bu rapordaki açıklamaların hakkaniyetli geldiği takdir olunup davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Vadeli İşlem Sözleşmesi, belirli bir miktar, kalite ve koşullarla standartlaştırılmış bir malın, menkul değerin, göstergenin ya da yabancı paranın, işlem anında o vadeli işlem borsasında piyasa güçlerince belirlenen fiyattan, gelecekte belirli bir tarihte, yerde ve koşullarda teslim alınmasını ve teslim edilmesini içeren yasal olarak bağlayıcı sözleşmedir. Vadeli kontratlar tarafların gelecekte belirli bir tarihte belirli bir miktar şeyi, teslim etme esasına dayanır. Sözleşmenin satıcısı belirli miktar şeyi belirli bir gün ödemeyi, alıcı tarafta bu şeyi almayı taahhüt eder. Gerçek uygulamada son teslimat pek gerçekleşmez. Piyasanın likitidesine göre sözleşmeler sözleşme sonu bitmeden iptal edilirler. Vadeli kontratların birçok uygulama alanı vardır. Ürünler veya mallar için (keçi, kütük, pamuk vb.), döviz için, faiz işleyen mevduatlar için ve altın için vadeli kontrat yapılabilir. Bir çok vadeli kontrat içinden en sık kullanılan ve piyasası gelişmiş olan döviz ve faiz vadeli kontratlarıdır. Döviz Vadeli Kontratlar; bir döviz vadeli kontratı, kur sözleşmesi olup belli bir miktar dövizi sabit bir zaman, yer ve fiyattan gelecek bir tarihteki teslimatı şeklinde gerçekleşir. Söz konusu işlemler, özel ve teknik bilgi ile yüksek deneyim gerektiren türev işlemleridir. Dolayısıyla günlük hayatta söz konusu türev işlemlerinin orta ya da küçük sıradan yatırımcılar değil, future işlemlerini kar elde etmeyi amaçlayan söz konusu işlemlerin, risklerini bilen, daha büyük yatırımcılar bu işlemleri yapmaktadır. Çünkü türev işlem piyasaları, son derece kısa sürede olabileceği gibi, bu piyasalara yapılan yatırımlar müşteri için büyük kazançlar elde edilebileceği gibi, büyük kayıp riskleri de taşımaktadır. Davacının da söz konusu davaya konu olaydan önce, davalı banka ile 2009 yılından itibaren future işlemlerini gerçekleştirdiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı arasında imzalanmış olan Türev Ürünler Çerçeve Sözleşmesi hükümleri dikkate alındığında, davalı banka çalışanları, müşterinin yazılı izni olmaksızın future işlemi yapmaması gerektiği, esas olanın tarafların bizzat hazır olarak işlem yapılmasının esas olduğu, bununla birlikte sözleşme uyarınca müşteri tarafından belirtilen elektronik posta adresi ile yada faks suretiyle işlem talimatları alınması, yahut da sözlü alınacak talimatların bankanın konuşmaları kayıt altına alınan telefonla sözlü olarak yapılması halinde, opsiyon süresi içerisinde yazılı onayın alınması gerekmektedir.
Dava konusu olayda, gerek banka teftiş kurulunun denetim raporunda, gerekse tarafların daha sonra dosyaya yansıyan beyan ve dilekçeleri göz önüne alındığında yazılı talimatın ya da telefon kaydının başlangıçta alınmadığı, daha sonra 26/01/2010 tarihinde davacının icazetinin alınmış olduğu, davalı banka ve banka çalışanlarının davacının bilgisi ve talebi olmaksızın, davacı adına future işlemleri yaparak kusurlu olduğu ancak, davacı tarafın 26/01/2010 tarihinde dava konusu işlemlere ilişkin talimatı imzalayarak işlemlere icazet verilmesi nedeniyle, davalı bankadaki kusur ile zarar arasındaki illiyet bağının davacının onayı ile kesilip kesilmediği, (aynı gün yapılan diğer iki işlemde davacı tarafından elde edildiği görülen karın da aynı şekilde davacıya ait olduğu) hususları dikkate alınarak uğranılan zarardan bankanın sorumlu olup olmayacağının tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca, Yargılama sırasında yürürlüğe giren ve somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 293. maddesinde, tarafların, dava konusu olayla ilgili olarak uzmanından bilimsel mütalaa alabilecekleri düzenlenmiş olup hakimin bu delili serbestçe değerlendirebileceği kuşkusuzdur. Bu itibarla, mahkemece alınan bilirkişi raporları ile sunulan uzman görüşü arasındaki çelişki giderilerek ve gerekirse anılan maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakimin rapor alınan uzman kişiyi davet ederek dinleyebileceği imkanı da gözetilerek oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi de doğru olmamış, hükmün bu nedenle de davalı yararına bozulmasına ve davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
Sonuç olarak; 6100 sayılı HMK’nın 293. maddesi, yargılama sırasında yürürlükte olan ve dava konusuna ilişkin uzman görüşü alınmasına imkan tanıyan bir hükümdür. Hakim, bu delili serbestçe değerlendirmekle yükümlüdür. Davada, mahkemece alınan bilirkişi raporları ile taraflarca sunulan uzman görüşleri arasında çelişki bulunmaktadır. Bu durumda, mahkeme, hakimin rapor alınan uzman kişiyi dinleyebileceği maddenin ikinci fıkrasını da dikkate alarak, çelişkiyi gidermek ve sonucu belirlemek zorundadır. Mahkemece yapılan inceleme eksik olup, hüküm bu yönüyle de davalı lehine bozulması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.